Birkaç Şey Üzerine Bir Yazı.

-Az önce İlhan Selçuk'un "Düşünüyorum öyleyse vurun" kitabını bitirdim. Kitap hakkında bilgi vermeden önce belirtmeliyim ki bu yazı sadece kitap hakkında görüşlerimden oluşmayacak. Hakkında yazmak istediğim bir çok kısa şeyin tek bir yerde toplanması olarak düşünün. Kırkambar bir yazı olacak bu. Sivil bahriyedekiler birden fazla tür yükün bir arada taşınmasına bu adı verirlermiş. Kitap Selçuk'un pek çok köşe yazısının bir araya getirilmesinden oluşuyor. Dönemin güncel olayları hakkında yazılar dışında dostlarının ölümleri ardından yazdığı yazılarda mevcut. Azra Erhat, Ruhi Su, Doğan Avcıoğlu ve niceleri. Gerçek bir aydın gibi hatırı sayılır bir çevreye sahip. Bir yazısında duayen gazetecilerle, aydınlarla sohbetinden bahsederken diğer bir yazısında vefat eden bir fabrika işçisi arkadaşını, bir marangoz ustasıyla sohbetini aktarıyor. Bir elit mi? Evet. Bir tepeden görme mi? Kesinlikle hayır. Güneydoğu'da öğretmenlik yapan bir okuru zamanında yağan yağmurdan sonra toprak kokusunu onu nasıl mutlu ettiğini anlatan bir mektup yazmış. Selçuk bu mektubu köşesinde yayınlıyor mutluluk paylaştıkça çoğalır diyerek. Bende bir mektup yazayım dedim. Ona anlatayım hislerimi yayınlamasada olur diyerek. Sonra artık aramızda olmadığını yıllar önce bir iftiradan sonra tutuklanıp serbest bırakıldıktan  sonra sağlığının bozuluşunu, iki yıl sonra aramızdan ayrılışını hatırladım. Şimdi hangi gazeteciye mektup yazabilirsiniz? Lütfedip okuyacak birisi var mı? Bir yazısında doğuda yeterli kitabı, kaynağı, imkanı olmayan okuyucularının felsefik, siyasi, tarihsel konular üzerine merak edip kendilerine sorduğu konuları o gün köşesinde yanıtladığından bahsediyor. Bu adam koskoca Cumhuriyet Gazetesi'nin baş yazarıydı. Şimdi kim yapar bunu? Gerçek aydınlık budur.

-Babıali eski İstanbul ile haşır neşir olanlar gayet iyi bileceği gibi neşriyatın kalbiydi. Büyük gazeteler, yayınevleri, matbaalar, dergiler aklınıza basın ve basım ile ilgili ne geliyorsa bunun kalbi eskiden Babıali idi. Dedim ya gazetelerin neredeyse hepsi Babıali'deydi. Tabi gazeteler Selçuk'un tabiriyle "Holding gazetesi" olmadan önce. Şahısa ait gazeteler varken gazeteler bir ideolojiyi yansıtırlardı. Bir ideolojiyi savunurlardı. Şimdi ise holding sahibi para babaları gazeteleri satın alıp holdinglerine dahil ettikçe yazarlar patron nereye yanlarsa oraya yazmaya başladılar. Holdinge bağlı her şey gibi gazetelerde tarihi Babıali'den çıkıp otoban kenarlarına yerleştiler. Yazarlar artık bir düşünür değil sadece birer çalışan.

-Artık fabrikalar üretimlerini robotlar ile destekliyor. Destekliyorlar diyorum çünkü hala fabrikalar insan gücünü kullanıyor. Geleceği resmeden her şeyde görüyoruz ki artık tüm cihazlar otomatikleşmiş, gülümseyen insanlar oturdukları yerlerden her şeyi yönetiyorlar. tüm üretim robotlara geçmiş. İşte bu imkansız. Her şeyin robotunu, insansız aracını yaparsak hatta robot yapan robotlar bile yapsak bu robotların sonu olurdu. Her yerde robotlar olursa dünya üzerinde işsizlik %80 üzerine çıkar. İşsiz insan parasız insan demektir. Bu fabrikalarda ne üretilirse üretilsin insanların satın alacak parası olmayacak. Fabrikada insan çalışırsa patronun cebinden robota harcayacağından daha fazla çıkar fakat o paranın bir kısmı yine patronun cebine girecektir. Yani robotların dünyayı kaplaması sadece filmlerde olan bir şey. Bu fikri ortaya atan İlhan Selçuk. Hemde robotların ilk kez piyasaya çıktığı 80'lerde söylüyor.

-En küstah ülke hangisi diye sorsalar tereddüt etmeden Amerika cevabını veririm. Amerika daima savaşta. Daima diğer ülkelere müdahale halinde. Bir araştırma için yapılan ankette dünya üzerindeki hemen hemen her ülkede "Dünya barışını tehtit eden ülke hangisidir?" sorusu sorulmuş %95 oranında cevap Amerika çıkmış. Amerikan askerinin çizmesinin deymediği ülke yok denecek kadar az. Amerikan topraklarında ise Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve 1812 savaşı dışında bir savaş olmadı. Bu adamlara bu hakkı kim verdi? Okuldaki bir zorba gibi dünyanın üzerine çökmüş bir lanettir Amerika.

-Sovyetler Birliği ve Avrupa Birliğini ele alalım. İkiside birlik. Ama ilkini düşünürken aklımıza tek bir ülke gelirken ikincisi aklımıza kriterler, serbest dolaşım hakkı ve euro geliyor. İlki bir ideoloji üzerine kurulmuş ve 15 ülkenin tek merkezden yönetilmesi ve tek orduya sahip olması durumuyken Avrupa Birliği Ekonomik anlamda bir birleşmeyi temsil ediyor. Sovyetler çöktü, A.B. ise şimdilik ekonomik krizler ve ayrılışlar olmasına rağmen dik bir duruş ve dominant bir yapı olduğunu göstermeye çalışıyor. A.B. zorbalıkta Amerika'ya öykünürken ticaret ve savunma sanayinde Doğu blogu sesini çıkarmaya işleri bozmaya başladı. Avrupa Birliği bir insan gibi. Ömrünü biçmek zor ama öleceği muhakkak.

-"Dergiler için ciddi yazılar yazmak gerekir, gazete için ise baskıya yetişmesi gereken çala kalem iki sayfa yeterli." der gazeteci Doğan Avcıoğlu. Mesajı okuyucuya ver yeter yani. Bazen bu blogu işte bu yüzden yani çalakalem oluşundan ve üslubundan bir köşe yazısına benzetiyorum. Üslubu değiştirmek imkansıza yakındır. Bilinçaltına nüfuz etmiştir bir kere. Her yazdığınız bir öncekine benzer ama üslubunuz güzelse bu işinize yarar. Okur o tadı almak için sizi takip eder.

-Bir yörenin yemeklerine bakıp o yörede yokluk çekilmiş mi, çekilmemiş mi hemen anlaşılır. Eğer et ağırlıklı, bol malzemeli, bol baharatlı ise yokluk görülmemiş demektir. Ama un, bulgur, yağ, yoğurt, bayat ekmek varsa orası eldekilerle idare etmeyi öğrenmiş bir bölgedir.

İşte böyle sevgili okuyucu aklımdan bunlar geçiyordu bir yazı ekleyeyim dediğimde bende yazdım. Beyninde 40 tilki dolanan bir adamım anlayacağınız. Kırkambar yazı burada biter.

Yorumlar

Popüler Yayınlar